Mikrobölgeleme çalışmalarının ve sahaya özel analizlerin yapılmasının ve sismik tehlike analizlerinin güçlendirilmesinin büyük önem taşıdığını belirten Gücek; “Son yaşanan depremler, özellikle alüvyon zemin üzerine inşa edilen binalarda büyük etkiler yaratmış, bu durum binaların tasarım değerlerinin gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Mikrobölgeleme çalışmalarının önemi bu noktada daha da belirginleşmektedir; zira her bölgenin zemin koşulları farklılık gösterir ve bu koşullar dikkate alınmadan yapılan inşaatlar büyük risk taşıyabilir” diye konuştu.
“HER BİNA HER ZEMİNE YAPILMAZ”
Değerlendirmelerini sürdüren Gücek, “Ülke nüfusumuzun %71’nin, ülke topraklarının ise %66’sının deprem riski altında olduğu bir ortamda daha radikal adımlar atılarak, depreme dayanıklı yeni yerleşim alanlarının oluşturulması için mikro bölgeleme çalışmalarının yapılması, sismik tehlike analizlerinin yapılması, yerel zemin koşullarının dikkate alınarak sahaya özel analizlerin yapılması, o zemine uygun tasarım parametrelerinin kullanılması, deprem kültürü ve bilincinin oluşturulması, toplanma alanlarının oluşturulması meydana gelebilecek olası yıkıcı depremleri en az hasarla atlatabilmemize olumlu katkı sağlayacaktır.” İfadelerini kullandı. Doğru zemine doğru bina yapılması gerektiğini kaydeden Gücek, “Her bina her zemine yapılmaz. Zemin etütleri yapıldıktan sonra ilgili zeminlere uygun yapılar tasarlanmalı. Deprem her an olabilir. Bize düşen hazırlıklı olmak” dedi. >>>Şahan KARTAL