Cemal Süreyya, “ Bir şiirinde sizin hiç babanız öldü mü?”diye başlar şiirine. Ben , o şiirin ilk dörtlüğünü şöyle değiştirmek istiyorum:
“Sizin hiç öğretmeniniz öldü mü?
Benim bir kere oldu kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Öğretmenimden ummazdım bunu kör oldum.” Öğretmenimle daha geçen hafta konuşmuştum. Hal hatır sormuştum ve “ Hazırlan hocam 25-26-27 Ağustos günlerine” dediğimde,
“Bu günlerde ne var?” demişti.
“Ne istersen o var hocam” demiştim.
“Ben göreve ilk başladığım günleri isterim, öğrencilerimi isterim.”
“Tut dileğini bekle hocam! Belki olur.”
“Olmaz olmaz, ben yerimden zor kalkıyorum, zor yürüyorum!”
“Dileğin olsun, ben sizi sırtımda bile götürürüm.”
“İnşallah!..”
“Bana inan hocam,, deyip konuşmayı sonlandırmıştım.
Tahmin ediyordu benim onu nerelere götüreceğimi!…Bundan beş yıl önce Afyon Polis Evi’nde Afyon Lisesi’nin eski öğrencileriyle , öğretmenlerimizle ne güzel eğlenmiştik. Bize verilen süre dolmasına rağmen sohbet bitmiyordu… Hatta coğrafya öğretmenimiz sn. Nigar Uğursoy, bana teşekkür etti ve: “ Kına gecesi gibi” oldu demişti.
Öğretmenim akıllı, zeki, kurnaz bir Anadolu çocuğu idi. Anası ona hamile kalınca, “ Akıllı oğul ver bana” diye dua edermiş. Akrabaları “Neden akıllı biri olsun” diye dua ediyorsun? Dediklerinde, “Akıllı olan olanı çoğaltır, akıllı olmayan olanı boşaltır.” Dermiş.
Köyünden çıkınca, Öğretmen okulunu burslu kazanmış ( Ana duası kabul olmuş). Ankara Yüksek Öğretmen Okuluna derece ile girmiş. Afyon Lisesi’ne öğretmen olarak atandığında bir yılda benim öğretmenim olmuştu. Derslere tertemiz, pırıl pırıl gelirdi. Saçlarını bir tarar sanki “ Göksel Arsoy” karşınızda. Güleç yüzüyle derse başlardı. Öğrenciyi dinlemeye, anlamaya hazırlar öyle başlardı derse. Öğrenci hazır değilse, “ Askerlik anılarını “ anlatmaya başlardı… Öğrenciler, kahkaha atarak eşlik ederdi anılara. Öğrenci dinlemeye hazır değil, bir fıkra patlatırdı, öğrenci hazır olunca başlardı derse. Aklımda kalan bir fıkrasını kısaca anlatıvereyim:
Askerde komutan çağırmış Mehmeti,
“Karşıdan düşman silahı ile sana doğru geliyor, ne yaparsın?
“Vururum onu”
“Arkandan geliyor!”
“Vururum onu!”
“Sağ tarafından geliyor!”
“ Sol tarafından geliyor!”
“ Vururum onu!”
“Havadan bir uçakla geliyor!”
Mehmet, bakıyor, düşünüyor ve patlatıyor cevabı:
“Komutanım, benden başka bir askeri yok mu bu ordunun?”
Afyon Lisesi, Akademi gibiydi. Teneffüsler bilgilerin değerlendirme ve uygulama alanı gibiydi. Hocam’ın en çok takıldığı kişiler, “Mehmet Seçkin, Niyazi İplikcioğlu, Taner Efe, …. Hatta kantinci Mustafa Kaplan amca.”
“Limon yok mu?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
“Elbette vardı ama o yıllar, oğlu Özgür’e bırakmıştı o işi.”
Öğretmenimin bir anısıyla sonlandırayım yazımı.
Öğretmenim parasız yatılı olarak Öğretmen okuluna başladığında belli bir süre geçince parası bitiyor, istese evden, gelmeyeceğini biliyor, bir çare buluyor, babasına mektup yazıyor:
“Okulun Pena’sını kırdım! Acele para gönderin.
Ertesi hafta babası müdürün odasında, özrün bini bir para. Müdür, “Ne yapmış senin oğlan “ deyince, babası: “Okulun penası kırmış!” Müdür: “Öyle mi diye kahkahayı basıyor. “ Siz onu ödeyemezsiniz, biz devletten almaya karar verdik, diye babayı rahatlatıyor. Baba kendince büyük bir parayı kurtarmanın sevinciyle, bir miktarını hocama bırakıyor. Ve bir yıl süresince hiç para istemiyor hocam. Allah gani gani rahmet eylesin.