Üzülerek ve isyan ederek takip ediyoruz, kadına şiddet ve kadın cinayetleri haberlerini.
Her gün bir ya da birkaç tane düşer haber bülteni ve sosyal medya kanallarına.
Sıradan, olağan bir haber gibi okur, geçeriz. Oysa fiziksel- psikolojik şiddette, cinayet gibi ciddi bir suçtur. Cezası yüksektir. Haberlerin devamında işlenen bu tür suçlara verilen cezaları az bulur, adaletin tecellisi etmesini bekleriz.
Dün haber kaynaklarına Bursa’dan bir haber düştü. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kadına karşı işlenen şiddet suçunu cezasız bırakmadı ve emsal bir karara imza attı. Şiddet mağduru kadının savcılıkta verdiği aksine beyanları, kocasının ceza almasını engellemeye yönelik olduğuna hükmetti.
Bu tür davalar, maalesef Türkiye’de çok görülüyor. Kadın kendi isteğiyle, yakın çevresi ve toplumsal baskı ya da tehdit altında şikayetini geri çekerek, kanunlara göre suç işleyen eşinin ceza almasını ya da cezanın hafifletilmesinin önünü açar. 10 yıldır süren ve Yargıtay aşamasına gelen bu davada da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşlerin aynı oranda kusurlu oldukları gerekçesi ile karşılıklı tazminat taleplerini de reddederek, fiziksel şiddete maruz kalan eşin resmi makamlar önünde fiziksel şiddet vakasının gerçekleşmediğine yönelik beyanının, boşanma dava dosyasında dinlenen tanıkların ifadeleriyle çürütüldüğünü ve mağdur eşin Cumhuriyet Savcılığındaki beyanlarının, erkek eşin ceza almaktan kurtarılmasına yönünde verildiğini karara bağladı.
Bu tür suçların tekrar tekrar işlenmesine hatta cinayetle sonuçlanmasına neden olan bu gibi vakalar için karar önemli bir adım sayılır.
Hala kırılamayan “Kol kırılır, yen içinde kalır” düşüncesi ile bu tür suçların adli mercilerden saklanması ya da şikayetin geri alınması isyan ederek izlediğimiz kadın cinayetlerinin sebebidir.
“Kol kırılır evet ancak yen içinde kalmaz”
Çünkü zararı sadece aile içinde kalmaz, tüm topluma mal olur. Şiddet ve cinayet bireysel suçtur ancak aynı zamanda çevrenin, toplumun ruh sağlığını ve huzurunu bozan bir fiildir ve bu nedenle kamuya karşı işlenmiş bir fiildir de aslında.
Karar, bu açıdan hem şiddet mağduru kadınlar hem de toplumsal sağlığının korunmasına lehine bir gelişmedir.
—————————
CHP’de sular durulmuyor
Durulacak gibi de değil. Mayıs seçiminin ardından CHP ve ittifak kurduğu partiler arasındaki hızlı kopuşun sancıları bitmeden parti içindeki ayrışma il ve ilçe kongrelerine de yansıdı. Önce Afyon, İzmir, Konya ve pazar günü Kocaeli kongreleri.
Sataşmalar, suçlamalar ve kavgalara her gün yenileri ekleniyor. Yerel seçimler yaklaşırken CHP’de yaşanan kaos, AK Parti’ye artı yazmaya devam ediyor hem de yüksek enflasyon ve bitmek bilmeyen zamlara rağmen.
Yerel seçim tarihi 31 Mart olarak verildi. Bana göre bu tarih seçim sonucunun açıklandığı gün verilmişti. Partiler, peş peşe belediye başkan adaylarını açıklamaya başladı. Anladığımız kadarı ile belediye başkan aday adaylarının sayısı hayli fazla olacak. Seçime girecek tüm partilerin önceliği İstanbul, Ankara, İzmir gibi 3 büyük ve kritik şehirde.
AK Partili vekiller, seçim sonucunun açıklandığı gün 81 ilde çalışmalara başladılar. Hatta vekillerin aday adaylarından daha sıkı çalıştıklarını görüyoruz. Safları sıkı tutan vekiller, köyde, kentte, kasabada hatta mahallelerde seçmeni konsolide etmek için var güçleri ile çalışıyor.
CHP’li milletvekilleri ise parti içi çekişmelerden sıyrılıp henüz “biz de buradayız, hazırız” mesajını veremediler.
Durum masadan bakıldığında da böyle seçmen nezdinde maalesef böyle…
CHP Genel Başkanlığı gündeminin il ve ilçe teşkilatlarını bu denli etkilemesi, seçim öncesi hem CHP’li seçmen hem de oy kullanacak halk nezdinde algının daha da zayıflanmasına neden oluyor.
CHP Kurultayı 4-5 Kasım tarihlerinde yapılacak. Kurultay sonucu CHP’nin yerel seçimler için yol haritasını belirleyecek elbette ancak Kurultay’a kadar olan süreçte yaşanacakların yaratacağı olumsuz algı 5 ayda nasıl değiştirilecek?
Asıl soru bu?
CHP toparlanabilecek mi?