Anadolu’nun yiğit kadınlarından biriydi Mukaddes öğretmen. Cemil adında karayağız bir ilk okul öğretmeniyle yaşamlarını birleştirip, düşmüşler Anadolu yollarına…saçına tarak değmemiş kara kara oğlanları sevmiş, bağrına basmış her birini…Allah’tan böyle oğulları olsun diye dilek dilemiş! Dilek kabul olmuş, üç tane karayağız, sicim gibi oğlanlar vermiş Allah. Daha sonra eşi Cemil Bey müfettiş olmuş. Çocuklarla ilgilenmek Mukaddes öğretmene kalmış. Ana olmanın yanına, arkadaş olmayı da eklemiş, sırdaş olmuş yavrularına. Yardımlaşmayı, paylaşmayı, yoldaş olmayı zihinlerine oya gibi işlemiş, nakşetmiş.
Gün gelmiş, üniversite tahsili için ayrılmışlar birer birer yuvadan. En iyi okulları kazanmış oğulları.. ortanca oğlu ODTÜ ye girmiş. Kısa zamanda boyu, posu, ve de düşünceleriyle fark edilmiş. İki kutuplu dünya , kıskacına almış güzel ülkemi. Gençlerin, eğitim ve öğretimle ilgili istekleri hiç dikkate alınmamış, üniversite yönetimince. Ortanca, anasının “tartışarak, doğruyu bulma ve karar verme” yönteminin izini bulamamış okulunda! Haklı isteklerinin karşısında; hep duvar, hep duvar olmuş yönetimler. Ortanca, Delikanlım” şiirini okurmuş içinden.
“Delikanlım,
İyi bak yıldızlara
Onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
Yıldızların ışığında kollarını
Ufuklar gibi açıp geremezsin.”
Sizler, mutlaka fark ettiniz “Ortanca” diye söz ettiğim oğul: Deniz Gezmiş.” 68 kuşağı” diye bahsedilen öğrencilerin liderlerinden biri. Emperyalizme karşı çıkan, tam bağımsızlığı savunan cıva gibi bir genç. Bir çok eylemlere katılır, en sonunda tutuklanır. Mahkeme idama karar verir ve kalemi kırar!
5 Mayıs 1972 günü Mukaddes öğretmenin evinde umutsuz bir bekleyiş vardır… Odalarda hiç oksijen kalmamış gibiydi! Kapı, pencere açıldı. Bir umut, bir umut beklenip durulurdu. Mukaddes Öğretmenin canı geçiverişti otururken. “Dano!” diye bağırarak uyandı. Hemen radyoyu açtılar: “İdam”ların yapıldığını söylüyordu spiker!.. yan odaya kendini zor attı mukaddes öğretmen. Yerden yere attı kendini…Cemil öğretmen eşinin yanına gitti.” Annemi teselli etmek sana düşüyor” demişti Ortanca.
Eve, siyah bir poşet getirdiler gardiyanlar. Paltosu, parkası, çorapları ve sigarası vardı kara poşetin içinde. Kokladı paltoyu, parkayı, oğlunun ayağının kokusu olan çorabı doyasıya. Sigarasından bir tanesini yaktı, üfledi, dumanında oğlunu gördü! “Önemli olan çok yaşamak değil anne ! Yaşadığın sürece çok şeyler yapabilmektir…” diyordu oğlu. Kendisine gönderdiği kartpostalları okşadı sevdi, oğul niyetine..
21 Kasım 2014 de aramızdan ayrıldı Mukaddes öğretmen. Acıların en büyüğünü de yaşadı, onurların en büyüğünü de. Can oğluyla buluşmaya gidiyor, cenazesi DENİZ oldu sevgiyle. İnsanlar unutulduklarında ölürler. Ortanca ve sen hiç unutulmayacaksınız…
Mukaddes Öğretmen 06 Mayıs 1972 günü erkenden kalkar. Umutlu bir haber bekler! Radyoyu açar, acı haber tüm Türkiye’ ye seherin serin yeli gibi dolanır. Sesi gitmiştir! Hıçkırıp ağlayamaz bile. Susar hem kendine , hem de yakınlarına!…
Aradan 6 yıl geçmiştir. Yine bir sabah erkenden uyanır “ Yurttan Sesler” programında bir türkü çığrılır:
“Yüce dağ başında yanar bir ışık
Düşmüşem derdine olmuşam aşık
Öyle bir yar sevdim zülfü dolaşık
Dividim, kalemim, yazarım
Böyle bir yavrunun derdi var bende
Oy bende, yar bende
Aha ben gidiyom sen hemen ağla
Yan ağla, dön ağla”
Böyle bir yavrunun derdi var bende nakaratına eşlik ! Eder. Anadır. Acıların en büyüğünü yaşamış dili tutulmuş, bu türküyle tutunabildiği kadar hayata tutulmuştur.
Evlatlar anaların ölümüne katlanır da analar evlat ölümüne katlanamaz!
Bu Pazar Anneler Günü. Tüm annelerin “Anneler Gününü” kutlarım . Allah onlara evlat acısı göstermesin.
Mutlu kalınız…