Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Selcen Dilek ÇÖYGÜN

Neden mi?

 

Bütün bir toplum magazin kültürünün ayrılmaz bir parçası gibi yaşamaya başladı. Magazin kültürü en ciddi haber kanallarının bile ana haber bültenlerini, gazete manşetlerini meşgul ederken toplumun üzerine ciddi bir hakimiyet kurmuş da oldu.

Magazin kültürü aslında Magazin haberciliği diye nitelendirilen bir terimdi. Neydi Magazin Kültürü; halkın çoğunluğunu ilgilendirecek çeşitli konulardan söz eden, bol resimli, genellikle sanat, eğlence ve spor dünyasında tanınmış kişilerle ilgili haber ve yorumların ele alındığı habercilik türü. Şimdilerde ise magazin kültürü; birey ve toplumun harama, günaha ve gayrı meşru ilişkilere olan eğilimini fısıltı halinde konuşmaktan çıkarak modern iletişim araçlarıyla yayıp özendirici bir biçimde teşhir edilmesine geçişin adı olmaya başladı.
Özendiriciliğin değerleri yok etmesi, toplumun, ailenin, bireylerin birbirine saygı duymadan kuralsız ve futursuz yaşam kültürüne dönüştü. Adıda, özgürlük oldu. Bunun adı özgürlük değil sanane-bananecilik.

Magazin kültürü artık siyasetin kodlarına da eğitim müfredatına da hatta aile yapısına da kolayca müdahale edebilecek bir pozisyonda. En çirkin davranışları sergilemeyi adet edinen, ahlaksızlığı meslek edinerek şöhret ve zenginlik kazanan, hastalık düzeyinde karakter sorunu yaşayan ve hemen hiçbir insani değerden nasiplenmemiş tipler birer fenomen daha doğrusu rol modeller olarak kamusal hayatın merkezine yerleştiriliyor. Reklam yüzü olmanın yanı sıra siyasetçilere sempati kazandıran pozlar vermekten eğitim öğretimde ‘kalite’ arttırıcı tavsiyelerde bulunmaya kadar topluma istikamet veren her alanda boy gösteren magazin figürleri ile yaşar olduk.

Çıplaklığın, ilişkilerin klişe kalıpların havada uçuştuğu, yıllara meydan okuma bahanesiyle giriştikleri teşhircilik tuzağıyla gençlerimizi ve toplumu esir almış durum söz konusu.

Sebepler üzerine odaklanmıyorsak kadına karşı şiddeti kınama ve lanetlemek yarışına girmenin ciddi hiçbir faydası olmayacaktır. Suç oluşturan fiili ve suçu işleyen failleri üreten iklimi ortadan kaldıracak tedbirleri almadan tekrar eden kınama ve lanetleme yarışı timsah gözyaşından öteye bir mana taşımayacaktır. En temel ahlaki kaidelere savaş açarak iktidarını büyüten ve tahkim eden magazin kültürü; egemenliği altına aldığı fert ve topluma merhameti, adaleti, tevazuyu, iffet ve izzeti, namus ve şerefi, sadakat ve vefayı tümden yok etmesine sessiz kalıyoruz. İnsanlık onur ve şerefini ayak altı paspas eden, alay konusu yapan, gayri ahlaki yaşam ve tercihleri hayat tarzı edinen, teşhircilik ve aldatma dışında sanatsal faaliyet adı altında adı üstünde sanatçı kimliği ile gençleri ve toplumu bu denli özendirici, kendini bilmez kişi veya grupların öne çıkarıldığı bir toplumda huzur ve güven nasıl tesis edilebilir ki!
Aile ne kadar var olabilir ki?

Onur ve şerefin zenginlik veya yoksullukla, eğitim durumu veya kariyerle hiçbir alakası yoktur. Tecavüzün, cinayetin, intiharın toplumu derinden sarsacak düzeyde artıyor oluşu için birtakım göstergeler öne çıkarılabilir. İktisadi açıdan yaşanan daralmalar, işsizlik, geçim sorunu, alım gücünün düşmesi gibi sosyo ekonomik gerekçeler veya siyasette yaşanan istikrarsızlık, gerilim veya çatışmaların toplumda ilişki sorunlarını doğurabilecek olsada bunu tecavüz ve cinayetle bağı nasıl kurulabilir?

Tecavüz ve cinayetlerin, heleki çocuk istismarlarının ardına eklenen pek çok deşifre edilmemiş gerçeklerin hesabı sorulmayacak mı?
Polisten, mahkemeden, cezaevinden adalet sistemince adil olan yada olmayan şartlarda suç işlemekten vazmı geçilecek?
Tecavüzü örtme, cinayeti saklama, masum çocuklarımızın hayataı boyunca derin yaralar bırakan travmaları yaşatan ihtirasları zirve yapmış sapkın karekterler içimizde.
Ne mi yapmalı: ya elbirliğiyle toplum olarak bu kirliliği birlik olup ortadan kaldıracağız ya da herkes bu anaforun bir kurbanı olmak üzere kaderine razı olacak.

Evet, devlet tedbirler alsın, kanunlar çıkarsın, cezai müeyyideleri ağırlaştırsın. Ancak kanunla, polisle, mahkemeyle adalet, merhamet, onur ve şeref duygusu kazandırılabilir mi kendimizi sorgulayalım?

Toplum, aile, eğitim, kültür kurumları, Siyasi politika ahlaki değerlerimiz ve adalet merkezli yaptırımlarla kendini yeniden inşa etmeli. Toplum ve ülke olarak olarak sapkınlığı temsil eden hayat tarzlarına ve rol modellere karşı kapsamlı bir mücadele yürütmek gerekiyor. Hem sapkın hayatların propagandası yapılsın hem de nereye gidiyor gençlik, ne oluyor topluma diye veryansın yapalım…

Hem her türlüsüyle cinsellik ve şiddetin kışkırtılmasına taraf olup hem de tecavüz, intihar ve istismarların, cinayetlerin önünü almaya soyunduğunu iddia etmek hem de Kötülüğü, çirkinliği, yalan ve iftirayı, teşhircilik ve aldatmayı, ahlaki yoksunluğun modeli filimler, diziler, magazin haberciliği adı altında destek vererek edepli ve vefalı, namuslu ve şerefli, merhametli ve adaletli bir toplumda hayat sürememiz beklenemez.

Gerçekten merhamet duygularımız güçlüyse, hakikaten adalete inanıyor ve toplumun geleceğini bu depresif iklimden korumak istiyorsak evrensel ahlakın ilkelerine sahip çıkmak, kültürümüzü ve değerlerimizi korumak zorundayız.

Şeytanın ve dostlarının adımlarını izleyen hiçbir fert ve topluma huzur ve sükunet nasip olmamıştır.

Esenkalın…