Her hafta pazara çıkmak, alış-veriş yapmak bazıları için güzel bir alışkanlık haline gelmiş.. Aslına bakarsanız alış-veriş,işin bahanesi.
O ortamı görmeye, yürürken, gezerken bir tanıdıkla görüşüp konuşmaya,yaşanan bazı tuhaf ve ilginç gelen durumları seyretmeye gelenlerin sayısı baya fazla.
Bir değişiklik olsun, kafamı dağıtayım diye pazarın yolunu tutanlarda var.O ortamda bulunmaktan hoşlanıyor ve çok ta seviyorlar.
Sebebi çok basit. Buraya gelenleri sevindirecek, moralini düzeltecek, rahatlatacak adeta onları mest edecek birçok sebep var.
Tanıdık tanımadık yüzlerce, binlerce insanla karşılaşılıyor. Elini sıkıp, hal-hatır sordukları, tebessüm edip, hafifçe başıyla selamlaşanlar da oluyor. Bu kadarcık değişiklik bile insanları mutlu etmeye yetiyor. Bazıları içinde büyük bir moral oluyor.
Ayrıca çeşit çeşit yiyecek, giyecek, içecek, tas tabak ne ararsan hepsitezgah üstünde, bazılarıda yere serilmiş alıcısını bekliyor.
Mesela,pazar günleri Uydukent’te kurulanpazarın kaleye bakan tarafında bir giriş var. Alış-verişe en uygun yer. Pazarınorta yerine denk gelen bu yan yol, çoğu insanın kullandığı giriş kapısı gibidir. Sağlısollu koridor gibi uzayıp giden asfalt üzerine kurulmuş uzun bir alan.
Bunun dışında sebze ve meyvelerin satıldığı üstü kapalı ayrı bir yer daha var.Orası genelde en sona bırakılır.
Hemen sol tarafa dönüp tezgahlar üzerine özenle istif edilmiş ürünlere bakarken, ağır ağır uygun adımlarlayürümek gerekir. BirdePatates, soğan, turp, lahana, elma gibi sert olan ürünleri en başta alınması icap eder.
Çünkü,
Alınan sebze ve meyvelerin en sert olanlarınıpazar arabasının iyice tabanına, en dibine konulmalı. Alttan üste doğru, tıpkı duvar örer gibi üst üste doluncaya kadar koymak gerekir. Meyvelerin en sulu en yumuşak olanlarıda en üst gelecek şekilde ayarlayıp,akıllıca yerleştirme zarureti vardır. En ufak bir dikkatsizlik her şeyi mahvedebilir!
Yoksa alt tarafa denk gelen yumuşak meyvelerin suyu çıkar.O yüzden taa baştan itibaren hesaplı gitmek lazım.
Aslına bakılırsa pazarda alış veriş yapmak, işin en sıkıntılı en zor tarafıdır.
Pazara gelenlerin çoğunu buraya çeken, celbeden, toplanmasına sebep olan o tılsımlı güç:
Pazarcıların bağrışmaları, atışmaları, cırtlak-tiz sesleriyle çığrışmaları, ıslıkları müşteriyi toplamaya yeter. Önündeki ürünleri hızlıca alıp göstermeleri bazen de kesip “Abiler ablalar buyurun buyurun bakın tadına! Almazsanız almayın!” diye ikramda bulunarak müşteri toplama çabalarını seyretmek, bambaşka bir duygudur.
Onları dinlemek var yaa bir alemdir… Çıkan o gür seslerin namelerikulaklarında çınlarken ihtiyaçlarını almak, arabaya koymak bir taraftan da yürümek çok güzel bir duygu.
Onların müşteriyi celbetmek ve satış yapabilmek için yapmış oldukları çaba ve gayretleri gördükçe hayran olmamak mümkün değil.
Ayrıca,
O sergileri, tezgâhların üzerindeki rengarenk ürünleri yakından seyretmeyi, pazarcıların vücut dilini, gırtlağını patlatırcasına çıkan sesini nasıl ustaca kullandıklarını seyretmek insanı çok mutlu ediyor.
Birde satıcının tezgahın üzerine ürünlerisermesi, silip parlatması, üst üste yada yan yana koyup şekiller çıkarması, renk tonuna ve ebatlarına gören sıralayıp bir şaheserörneği meydana getirmesi üstün bir zeka, çok uzun yılların deneyimi ve ustalığı ile büyük bir kabiliyetin çıkan bir sonucudur!
İşte böylesine insanıbüyüleyen güzelbir ortamda, cebindeki paranın hesabıyla uğraşırken, arkanda çekip geldiğin arabayıbazen unutursun. Pazarcıların o canlı canlı gösterisinin cazibesine kapılıp, dalar gidersin.
Tam bu esnada,
Taaortaokul, lise çağlarındaki bir arkadaşın ya da başka bir tanıdığın ansızın çıkıverir karşına! İrkilirsin biraz, bir tuhaf olursun! Bir iki hoş sohbet, güler yüzün ardındanseyrûsefâya aynan devam!..
Tekrar, huzurla bir mutluluk kaplar içini.Borç, dert, sıkıntı, yorgunluk, stres hepsi geride kalır. Aklına bile gelmez.Gözün aklın hep burada yani pazarda olur.
İşte tam böyle heyecanla yürürken, gençlik yıllarından bu seferde başka bir akranınlayada okuldan bir arkadaşınla yüz yüze geldiğin zamanlar da olur.
Seni kırk elli yıl öncesine götürür. Çok kısa süreli bir hal hatır dan sonra sohbet döner dolaşır bu günün siyasetine takılır kalır!
Böyle güzel bir ortamda siyaset haaa!
Şasen ben, hiç sevmem! Nefret ederim. Mümkün oldukça da o konulara hiiç girmek istemem.
Amaa sen ne kadar istemesen de, geri dursan da karşındaki üstüne üstüne gelir! Rahat durmaz.
Seni tahrik edip tartışma ortamına adeta zorla çekmek ister!
Çok değer verdiğin siyasilere dokunmaya hatta saldırmaya başlar! He-hüm deyip, geçiştirmeye çalışırsın!
Çünkü, ortamtartışmaya hiç uygun değil! Adı üstünde pazar yeri. Her türlü siyasi görüşte onlarca yüzlerce insanın alış-veriş için geldiği bir yer! Yine pazarcı esnafı da daha fazla mal satıp, üç beş kuruş kazanmanın derdinde!
Böylesi hassas hem de çok güzel bir ortamı bozmak aklı başında bir insanın işi, harcı değildir!
O arkadaşın niyeti bozuksa eğer! Ortamı fırsat bilip, oracıkta sana üstünlük taslayıp, havasını atacak!
İçinden, ” Fe Sübhânallah, yaasabırrr!” Deyip susarsın! Geçiştirmeye çalışırsın!
Bu sefer daha fazla üstüne gelir! Nihayetinde… Elinin tersiyle itip, yoluna devam etmek zorunda kalırsın.
Adam kompleks manyağı! O güzel ortamın adeta içine eder! Keyfini moralini bozar!
O güzellikler içinde eğlenip, mutlu olmak varken; dalaşmak, itişmek ve boşu boşuna tartışmak akıl karı bir iş değil!
O zaman, kaldığın yerden aynen devam etmek…