Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ferhat YÜKSEL

VAHŞETLER VE SEVGİ SARMALI

Öyle bir zaman diliminden geçiyoruz ki…

Kelimelerin anlamını yitirdiği günler…

Acılar, kederler, gözyaşı ve zulüm…

Yüreğimizin bir yarısı Filistin’de katledilen çocuklar ve kadınlar için ağlarken, diğer yarısı da ülkemizde ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri ile paramparça oluyor.

Şiddet sarmalının içine düşmüş gibiyiz.

Her gün yeni bir cinayet… Her gün olay…

En sonuncusu da kan donduracak türden…

Yayın yasağı olduğu için detaylarına fazla girmeyeceğim ama izlediğim görüntüler ve paylaşılan fotoğraflar, “Neler oluyor bize dedirtti” adeta…

İnsanlık nereye gidiyor böyle? Sadece sosyal medyada kınamakla bu iş olmaz… olmaz… olmaz…

++++

Bir cana kıymak bu kadar kolay mı? Hem de canice hislerle…

Adına sevgi diyorlar, aşk diyorlar, takıntı diyorlar, tutku diyorlar.

Yere batsın sizin sevginiz, aşkınız, tutkunuz…

Bunun adı aşk da değil, sevgi de değil, sevda da değil…

Aşkı bari rahat bırakın ve kirletmeyin…

Her şeyin adını aşk koydunuz zaten…

++++

NEŞET BABA VE AŞKIN GÜZELLİĞİ

Geçtiğimiz haftalarda Bozkırın Tezenesi rahmetli Neşet Ertaş üstadımızın vefat yıldönümü idi… Rahmetlinin güzel gönlünden kopanlar, günümüzü bile yoğun bir şekilde kaplıyor. Her türküsünde bir ayrı hikayesi varken, bizim adına aşk dedikleri şu zamana nasıl geldik?

Neşet Ertaş’ın hayatından (alıntı) bazı bölümleri paylaşmak istiyorum.

Ertaş, bir gün babası Muharrem Ertaş’ı izlemek için gittiği yerde Leyla’yı görüyor ve o gece büyük ustayı uyku tutmuyor Leyla’yı düşünmekten… Gönlüne bir yıldırım gibi düşen usta, Leyla’yı görmek için yerinde duramaz. Leyla’yı her gördüğünde yüreği uyuşan usta, daha fazla dayanamayıp bu dev sevdadan Leyla’ya bahseder. Neşet’i dinleyen Leyla duygularına saygı duyduğunu ama gönlünün onda olmadığını söyler büyük ustaya. Aldığı cevaba çok üzülen Neşet hoca, “Leylam beni çok üzdün” diyememiş de, “Yazımı kışa çevirdin” diye bir türkü bestelemiş. Özledikçe yazmış büyük usta… Yazdıkça halkın gönlünde taht kurmaya başlamış. Daha önce hiç kullanılmamış bir dille anlatmış Leylasını halka… Sokak ortasında duran taşları bile Leyla’nın ayağına takılır diye toplarmış bu kusursuz adam.

Bir gece o kadar çok özler ki Leyla’yı, sabaha kadar uyumayarak “Niye çattın kaşlarını?” türküsünü besteler. Leyla’nın sebebine bestelediği her eser, koca Türkiye’nin gündemine oturur. Leyla’dan ümidini kesen kor yürekli hoca, eline bağlamasını alıp çaldığı bir akşam üstü gökteki güneşi de koynuna alarak çıkıp gelir Neşet’in Leyla’sı şaşırıp kalan usta, “Ah Leylam, sen leyla mısın ay mısın?” der. Leyla hanım, bu özel yürekli adamın gökyüzüne yaydığı o kusursuz enerjiye daha fazla kayıtsız kalamayarak teslim olmuştur. Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış olan Neşet Ertaş, Leyla’yı orda bırakıp babasının yanına giderek Leyla’ya olan kıymet yüklü sevdasından bahseder.

Aylar geçtikçe Leyla’nın aşkı Neşet’in aşkının daha üstüne çıkar. İki aşık birbirini çok severler ve herkesin karşı olduğu bu sevdayı evlilikle taçlandırırlar. İşte o dönemde büyük usta dillerimize takılan o güzel sözünü söyler…

ANALAR İNSANDIR, BİZ İNSANOĞLU…

Sevdiği kadından üç çocuğu olur ustanın. “Leylam da Leylam” der gezer usta. Yere göğe sığdıramaz güzel gözlüsünü… Yolları Leylası ile ayrılan üstat, “Boşa mecnun eylemişim ben beni” diye bir türkü düşürür herkesin bağrına… Peşine “Cahildim dünyanın rengine kandım” türküsü gelir bir anda… “Evvelim sen oldun, ahirim sensin” der.

Buradan neyi mi anlatmak istedim? Yüreği yanık üstadımızdan dinlediğimiz her bir türküsünü hissetmekti önemli olan… Severken iyi de, ayrılınca mı kötü oluyor gözünüzde kadınlar? Düşünmek lazım biraz… Sonrası zaten kendiliğinden gelir.

Anne ve babalara buradan seslenmek istiyorum. Sevginizi çocuklarınızdan esirgemeyin, ruhen onları yalnız bırakmayın ki, kendilerini yalnız hissetmesinler. Yaşadıkları olayları sizlerden gizlemesinler. Gizlemesinler ki, onları bekleyen tehlikeler bir bir boşa düşsün.

++++

ESKİ FİLMLER “AİLE” OLMAYI ÖĞRETİRDİ

Şiddeti sevdiren ve özendiren yapımların televizyonlarda yer alması bence bugünleri tetikledi. Çocukların oyun sarmalı içindeki şiddet bazlı içeriklere özen göstermesi de bir başka sorun…

Filmler ve dizilerin içerikleri almış başını gidiyor ve kimse görmüyor. Reyting uğruna büyük bir yozlaşma başladı toplumda… Günümüzde yaşananlar, yıllar öncesinde izlenen bir filmde veya dizide ekrana yansıtılmadı mı? Gündüz kuşağı kadın programlarında hiçbir şey olmamış gibi gösterilmedi mi? Bu konuların mahremiyeti ve özeline ne oldu? Sorunların çözülmesi için bazı konuların işlenmesi güzel elbette ama “Bergen” filminden sonra bir şahıs, bir kadının yüzüne kezzap atmadı mı? Nereden tutarsan tut, hep bir TUTARSIZLIK!… Geldiğimiz nokta ise gerçekten ürkütücü…

Bu sebeple kendimize gelmeliyiz. İnsanları sevelim, saygı gösterelim. Bu sevgiyi herkese aşılayalım. Bırakın insanların kötülüklerini… Kendisi kötü kalmak isteyen kalır zaten, önemli olan bizlerin neler yaptığı ve hangi yolu izlediği… Her zaman dediğimiz gibi,

SEVGİYLE kalın… Umutla kalın…