Tarihler 10 Ağustos’u (2024) gösteriyordu. Yani 11 gün öncesiydi.
Yer İstanbul Arnavutköy… Sokakta dehşet dolu anlar yaşanıyordu. Sesler, bağrışmalar, kavgayı izleyen mahalle sakinleri…
Ve silah bir anda patladı. 2 çocuk annesi Serpil Gül, eşi tarafından kafasından vuruldu, kanlar içinde yere yığıldı. Gözü dönmüş adam, iki yıldır boşanma aşamasında olduğu eşine acımadı, yerde yatan Serpil hanıma 2 el daha ateş etti. İddialara göre aralarındaki kavganın nedeni ‘Çocuklara sen bak!’… Sebep ne olursa olsun, sonucu bir insanın canına mal olmamalı… Her bireyin yaşamaya hakkı var. Hele ki, gün geçtikçe artan kadın cinayetlerinin yaşandığı ülkemizde…
Bu neyin kini böyle? Bu nasıl bir vicdansızlık? Bir insanın canını alabilecek kadar ve onun ölümünü izlemek! Kimseyi oraya yaklaştırmamak? Aklım almıyor gerçekten…
++++
ÖLMEK VE ÖLDÜRMEK
Allah’ın vermiş olduğu canı alma hakkını insan kendinde nasıl görebiliyor?
Türkiye’de kadın cinayetleri almış başını gidiyor. Kadınlar, eşlerinden boşanmak istediklerinde neden hala zorla o insanlarla yaşamaları gerektiği savunuluyor ve arabulucularla barışmaları sağlanıyor?
(Başka bir cinayet vakasından) Bir kadın defalarca başvuru yapıyor, can güvenliğinin olmadığını söylüyor ama haftalar sonra öldürülüyor.
Konuyu neresinden tutarsak tutalım hep elimizde kalıyor.
“Kadının istememesi” neden kabul görmüyor? Kadının “istememesi” önemli değil mi? Kadının yaşamaya hakkı yok mu? Neden bir insan, kadına cehennem hayatı yaşatır? Cevabını veremediğimiz o kadar çok soru var ki, yazarken vicdanım sızlıyor.
++++
Arnavutköy’deki cinayete devam etmek istiyorum. Eşini silahla vuran kişi, dakikalarca olay yerine kimseyi yaklaştırmıyor. Açık ve net kadının ölmesini bekliyor ve ona yaşama hakkı tanımıyor.
Gelelim başlıktaki adalete… Adalet!… Ne güzel bir şey adalet dimi? Çünkü bir gün herkese lazım olacak bir söz, bir oluşum, bir yargı…
Olay yerine daha sonra polis ve ambulans geliyor. Ama onları da yaklaştırmıyor şahıs… Sonrası oluşan bir karmaşada devreye adalet giriyor. Dakikalar öncesinde bir kadının öldürülmesini gören ve vicdanı sızlayan insanlar adaleti kendilerinde görüyor. Polis ekipleri olmasına rağmen, eşini öldüren şahsı orada linç ediyorlar. Toplum psikolojisi, vicdan ve merhamet burada devreye giriyor. Vicdanı olan insanlar olaya sessiz kalmıyorlar ve tepkilerini bir nevi göstermiş oluyorlar.
Peki ne yapmalı bundan sonra? Öncelikle bireysel silahlanmanın önüne geçmek için her türlü çalışmanın başlatılması gerekiyor. Gerçi günümüzde o silahı bulmak isteyenler, bir şekilde tedarik ediyorlar maalesef… Olay anında kişilerde bulunan silahlar bile can almaya yetebiliyor bazı zamanlarda…
Daha sonra topluma gerçekten sağlam bir eğitim verilmesi gerekiyor. Bakın biz yayın kuruluşu olarak intihar haberlerine bültenlerimizde ve gazetemizde hiç yer vermiyoruz. Gençlerde özellikle gençlerde sorun teşkil etmesin, kimseye bunu düşündürmesin diyerek bu çizgimizi devam ettiriyoruz. Hatta o tür haberleri soranlara da açıkladığımızda birçok iyi dönüşler ve tebrikler alıyoruz. Toplumun eğitiminden sonra, bu tür haberlerin de toplumla paylaşılmasını istemiyoruz. Zaten halkın psikolojisi alt üst olmuş durumda…
Gençlerde yaygınlaşan silahlı oyunlar kesinlikle yasaklanmalı diyorum. Eskişehir’de olayı incelerseniz ne demek istediğimi daha net anlayabilirsiniz? Cezaların çok caydırıcı olması gerektiğini düşünüyorum ve savunuyorum.
Hayatı, doğayı ve en çok da insanları sevmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz, yetişen yeni nesillere aktarmalıyız. Diyeceksiniz ki ‘O benim canımı çok yaktı, nasıl iyi bakayım?’ Ama sen farklı ol işte, onun gibi olma ve düşünme… O kadar çok şey var ki özetlemem gereken… Diğer yazılarımızda ele alalım artık bu acı gerçekleri…
Sevgiyle kalın… Umutla kalın…