Zafer Müze’sini ilk defa ilk okula giderken görmüştüm. Ulusal bir bayram günü yetkililer bizi içeriye davet ederek ziyaret ediyormuşuz gibi fotoğraflarımızı çektiler.
Gerçekten çok etkilenmiştim. Atatürk ve silah arkadaşlarının çalışma odaları o günlerin hatıralarını hala taşıyordu.
Uzun seneler sonra gazeteciliğe başladığımda ilk haberim Zafer Müzesi ile ilgiliydi. O gün aile büyüklerimizin mezarlarını ziyaret etmek için kabristana gitmiştim. Ali Çetinkaya’nın aile mezarlığı mezarlığımızın komşusu. Her gittiğimde onu da ziyaret ederim. Ali Çetinkaya mezarlığının bakımsızlığı ve üzerine bilinçsizce yazılmış yazılar ilk haberim idi. Oradan yürüyerek Kent Meydanı’na kadar geldim. Zafer Müzesi’nin temelleri rutubetten çürümüş vaziyette bekliyordu. Ayrıca camları kırılmış içerisine her türlü çöp ve hayvanlar girebiliyordu.
İlk yaptığım haber bunlardı. Bir gün sonra bu haberler ulusal basını düşmüş canlı yayınlarda konuşuluyordu. Bu haberlerden sonra Zafer Müzesi’nde çalışmalar başlatıldı. İlk yapılan ihalede kısa sürede bitirilebilecek gibi görünüyordu. Ancak daha önceki yapılan çalışmalardaki hatalı işlemler binanın ömrünü kısaltıcaktı. Binanın çatısı açıldıktan sonra bu hatalar açıkça görüldü. O çalışmalar durduruldu ve yeniden güçlendirme ile birlikte ihale edildi. Çatısı açık bir vaziyette -30 + 40 derece sıcaklıklar da aylarca bekletildi. Kar yağmur ve geceleri-30 dercelerde adeta yıkılması için aylarca beklendi. Bu aşamada da bir çok haber yapmıştım. Sanki içeride gizli bir iş yapılıyor muş gibi kimselere bilgi verilmiyordu. sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları sessiz bir şekilde beklemeyi tercih ettiler. Yine medyanın ilgilenmesi ile artık yıllarca devam eden bakım çalışması sona erdi. Ayrıca içerideki envanterin akibeti de bilinmiyordu. Araştırmalar sonucunda Kütahya ilinde muhafaza edildiği öğrenildi.